NEUROMARKETING

Yorum Yok
26 Kasım 2012
Kategori Pazarlama
Etiketler
Paylaş

sunum ve s oranı

İnsanların en büyük korkularından biri diğer insanların önünde konuşmak.
Bunun temelinde öz güven ve ifade problemimiz yatıyor… İkili ilişkilerimizdeki iletişimsizlik ve hatta kendimizle yüzleşememek bile bir ifade problemi.

Eğitim sistemimizde ise ne ifade ile ilgili ne öz güven ile ilgili çalışmalara maalesef rastlayamıyoruz. On sekiz yıllık eğitim hayatımda, lisansüstü eğitimimin tezine kadar benden bir sunum yapılması istenmemiş olduğunu fark ettim. Bu sunum benim için korkunç bir deneyimdi. Ancak inanın sunum yeteneği doğuştan gelmiyor, pratik yaparak öğrenilebilecek bir yetenek…  Bu konuda yapılması gerekenler ile ilgili bir çok bilgi İnternet’te mevcut.

Farklı olarak Eric Bergmann’ın Power Point ile Ölmek (Death by PowerPoint) kitabında sunumların başarı derecesini ölçebileceğiniz yeni bir değer var: Soru Oranı (Q-ratio)… Amerikalılar kısaltmaları çok seviyor, biz de S-Oranı diyelim.

S-Oranı Hesaplanması

Bergman’ın tanımına göre;

S-Oranı = Sorulan soru sayısı / Sunumun dakika olarak süresi

Bergman bu oranın 1 veya daha fazla olmasını öneriyor. Otuz dakikalık bir sunum için Otuz soru! Bu oran mümkün mü? Şu andaki standartların çok üzerinde olduğu kesin.

Sunum ve Diyalog arasındaki denge?

Her sunumda dinleyenler ile diyalog kurulması önerilir. İletişim kurmanın en temelinde dinleyenler ile ‘göz kontağı kurmak’ var ve dinleyenlere bir veya iki soru sormak. Sorular dikkat çekip düşündürmek için olabilir veya çok basit olup dinleyenleri sunumla bütünleştirmek için. Bu ayrıca dinleyiciler ile diyaloğun başlamasını sağlayabilir. Bergman’ın taktiği 50 dakika sunum yapıp, 10 dakika soru-cevap yerine, 60 dakika sunumun içinde yaklaşık 30 dakika diyaloğa harcamak.

S-Oranını artırmak için sunum formatını gözden geçirmek gerekir. Dinleyenlere yakın durmak, onların arasında konuşmaya devam etmek onları cesaretlendirir. Benzer sunumlarda gelmiş sorular anımsatılabilir. Bazı dinleyenlerin soruları olup da çekindikleri sıkça rastlanan bir durumdur.

 

Sorunuzu Bekletin Lütfen?!

“O sorunun cevabına birazdan geleceğiz.” gibi cümlelerden sakınmak gerekiyor.

Kıymetli bir soru ise o anda değerlendirilmeli. Kaldı ki, ileride o konuya tekrar gelinirse bu sefer hızlı geçme şansınız olacaktır. Aklındaki sorunun cevabını alamamış dinleyici o konuya gelene kadar konsantrasyonu kaybedebilir.

Sade ve kısa cevaplar

Şu anda aklınıza takılan konu 30 dakikalık bir sunumda 30 soru cevaplayacaksam bunun 2 saat süreceği olabilir. Bergman’ın önerisi çok ama çok sade ve kısa cevaplar verilmesi yönünde. Bunun için de çıkabilecek sorulara iyi hazırlanmış olmamız ve konuya hakim olmamız gerekiyor. Diğer bir öneri ise soruya soru ile cevap verip, cevabı dinleyenlerin keşfetmesini sağlamak. Sunum sonsasında da verdiğiniz cevapları en fazla 10 kelime ile nasıl cevaplardım alıştırması uygun olacaktır.

Sorunun ardından bir parça düşünerek bekleme, hem soru sorana saygı gösterir, hem de doğru ve kısa cevap vermek için size süre tanır. Burada siz sınavda değilsiniz, egonuzu bir yana bırakarak vereceğiniz kısa cevaplar, diğer soruları da teşvik edecektir.

Soru-cevaplarla, öğrenme süresi pekişecektir. Her ne kadar sunucu ne öğreteceğini bilse de, bu sorulardan elde edilecek cevaplar kadar doğru olmayacaktır.

 

PowerPoint Sunumlarına bağlı kalmayın

Sunum sayfalardan yazı okumak değildir, mümkünse oradan bir kelime okumadan ve genellikle ‘görseller’ ile sunum yapın. Sadece Resimler ile de sunum yapabilirsiniz. Zihinsel araştırmaların sonuçlarına göre dinleyicilerin anımsadıklarının %80’ini görseller oluştururken, kalan %20 sadece dinledikleri ve okudukları kısım.

S-Oranı diye rakamsal değerlere takılmanıza gerek yok, önemli olan dinleyicinin sorularına ulaşabilmek ve onları sunumun içine alabilmek…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Hakkında

“BEYNİNİ OKUYAN ADAM”

Deniz Öztaş; TED Ankara Koleji, ODTÜ Makine ve ODTÜ İşletme Yüksek Lisansı ile 18 senelik eğitim hayatında öğrendiklerini 2006 sonrasında unutma sürecine girip, yeniden öğrenmeyi seçti, yeniden bir yolculuğa başladı...

Devamı...

NeuroMarketing Business Association Resmi İş Ortağı

neuromarketing business association

Takip Et

Popüler Yazılar

  • Zihnimizde Kaç Kişi Var?

      Şu ana kadar beyni üç ana kısımda inceledik; eski beyin (sürüngen), orta beyin (memeli) ve yeni beyin (mantık)… Eski beyin, sürüngen beynimiz ve en ilkel olmasına rağmen büyük patron olan ve kendini guvende hissetmediği zaman kontrolü başka kimseyen bırakmayan kısım. Orta beyin ise duygusal olan memeliler ile benzeşen kısım. Yeni beyin ise özellikle hiç bir canlıda bu kadar gelişmemiş... Devamı »

  • İlk Müşteriniz Çalışanınız

    Ürününüz ne olursa olsun, son kullanıcıya ulaşana kadar bir çok çalışanız ve sizin için satış yapan bir firmanın elinden geçer ürün. Tüm bu yolculuk boyunca emek sarf eden insanların sizin ürününüzü satmaları için iyi bir neden’leri olması gerekir. Sadece para kısa dönemli ve kalıcı olmayan bir faktördür. Daha iyi bir maaş, daha ucuz bir ürün her şeyi bir anda alt... Devamı »

  • Bilinçaltı ve Müşteriyi Okumak

    Zihinsel Pazarlamanın işi beyinle, dolayısıyla zihinle… Zihni ise bilinçli ve bilinçsiz, daha doğrusu bilinç ve bilinçaltı oluşturuyor. Bilinçaltı ismi ile Google ‘görsel’ olarak araştırdığınızda karşınıza ürpertici görseller çıkabiliyor. Bunun en temel sebebi anlamadığımız, elde tutamadığımız kavramlardan genellikle korkuyor olmamız. Psikolog Scott Peck’in tabiri ile zihnimizi toplam bir daire oluşturursa, bilinçaltı bu dairenin %95 veya biraz daha fazlasını temsil etmektedir. Eğer... Devamı »

  • Dikkat Dağınıklığı ve Dürtüler mi? Prefrontal Korteks!

    Zihnimiz… Biz mi onu kullanıyoruz, o mu bizi? Amacı bizi hayatta tutmak, bu sebeple asgari düzeyde enerj harcayarak bizi hayatta tutacak ve türümüzü devam ettirecek kararlarımızı otomatik olarak bilinçaltından veriyor… Biz farkında değilsek onun kararları doğrultusunda yaşıyoruz hayatımızı. Özgür iradenin olmadığını sorgulayan birçok kişinin düştüğü tuzak zihnin gözlemleyebildiğimizin farkında olmamak. Gözlemleyebiliyoruz, gözlemliyorsak ondan farklı bir şeyizdir. Onun davranışlarını izler ve... Devamı »

  • Kaygı ve Saplantı mı? Singulat Sistem!

    Hayat, devamlı bir hareket ve değişim demektir. Sabit ve sert gözüken kaya bile atom seviyesinde titreşim ve hareket halindedir. Bunun aksine zihnimiz, özellikle sürüngen beynimiz bizi hayatta tutmak ve güvenli bir ortam sağlamak için değişiklikten hiç hoşlanmaz. Bunun aşırı düzeyde olması ise bize ciddi sıkıntılar yaratabilir. Bu konu ile ilgili sağlıklı çalışması gereken bölge ise pek duymadığınız bir kısımdır: Singulat... Devamı »