Bazı kişilerin derin meditasyon sırasında bilinçli bir şekilde kalp atışlarını durdurabildiği ve tekrardan sağlıklı bir şekilde hayata döndükleri bilinmektedir. Bu nasıl olmaktadır, sakin bir zihin halindeyken bedene kalp atışlarını durduracak şekilde komut veren ne olabilir?
Bu soruyu bir kenara koyup, öncelikle zihnin beden üzerindeki etkilerine bakalım. Macar psikoanalist ve fizyolog Franz Alexander, psikolojik etkilerin bedenimiz üzerindeki etkilerinin olduğunu keşfederek bir ilke imza atmıştır. 1960 yılında, George Solomon, beyindeki aktivitelerin ‘bağışıklık sistemini’ etkilediğine dair bulgular ortaya çıkarmıştır. Bu olaya “psychoimmunology” adını koymuştur.
Bağışıklık sisteminin, bedende neyin düzeltilmesi gerektiğini, neyin yok edilmesi gerektiğini anlaması ve ayırt etmesi gerekir. Olumsuz duygu ve düşüncelerimiz bu yeteneği bozmaktadır ve tahmin edebileceğiniz gibi sağlıklı hücrelere bile saldırıp, bedenin düşmanı haline gelebilmektedir.
Homeostaz
İdeal koşullarda, zihin, sinir sistemi ve bağışıklık sistemi uyum içerisinde bedeni dengede tutar. Buna Homeostaz denir. Homeostaz bozulduğunda, hastalıklar ortaya çıkmaya başlar. Her şeye ‘genetik’ deme alışkanlığındaki zihniyete ise, en çarpıcı buluşlar şunu söylüyor:
Zihindeki düşünce tarzı bir hücredeki genlerin nasıl çalışacağını etkiliyor, hatta genleri değiştirebiliyor.
Dolayısıyla, aile sistemimizden gelen ne varsa, bunların değiştirilmesi mümkün! En önemli faktör ise stres ve tam tersi olan gevşeme… Stres, beyinde tehlike hormonlarını – adrenalin ve kortisol salgılayan adrenal bezlerini harekete geçirir. Sanki karşımızda vahşi bir hayvan varmış gibi tüm bedeninin gücünü kaslara yoğunlaştırır… Bu durum devamlı olursa bağışıklık sistemi zayıflar.
Doğal olarak stres ağırlıklı olarak zihnin her şeyi kontrol etme isteğinden doğmaktadır. Kontrol edilemez olarak algıladığımız her olay ve durum, endoctorin ve bağışıklık sisteminde bir bozulmaya yol açar.
Kronik olumsuz düşünce, insanı ölüme kadar sürükleyebiliyor.
Olumlu düşünce ise sağlığı olumlu yönde etkiliyor. Sosyal bir varlık olan insan, ayna nöronları sayesinde çevresindeki olumlu insanlardan da faydalanabiliyor. Ancak unutmamak gerekiyor ki, herkes kendi yansımamızdır; doğal olarak biz enerjimizi değiştirdikçe, aynı enerjideki kişileri de kendimize çekeceğizdir veya tam tersi…
Duygu ve Düşüncelerimiz
Profesör Oakley Ray’e göre duygularımız, düşüncelerimiz, inançlarımız, umutlarımız, beynimizdeki kimyasal ve elektriksel aktivitelerden başka bir şey değil… Beyin dalgalarımızı, meditasyon ve dinginlikle düşük seviye tuttuğumuz sürece, olumsuz etkilerden en az düzeyde etkileneceğiz…
Düşük beyin dalgaları ile kan basıncımız azalır, rahatlar ve daha büyük bir sistemle bağlantı kurmaya başlarız. Geçmişe bağlı travmalarımızın farkına varma şansımız artar… Bu da bizi travmalardan dolayı kendimizden kopuk bir şekilde yaşamamızı engeller. Yapacak en iyi uygulamalar; aile sistemi terapisi, nefes terapisi, olumlu düşünceler ve gevşemedir…
Gelelim ilk sorumuza… Zihni ve beyni kontrol eden kimdir? Biz kimizdir? Biz, var mıdır?