Beynimizin en temel görevi bedeni hayatta tutmaktır. Bu sebeple en verimli şekilde besin elde etmek onun için en başarılı eylemlerden biridir. Efor sarfetmeden alınan besin. İnsanlık tarihinin çok uzun kısmının kıtlık içerisinde olduğunu ve besin için fazlaca gayret harcadığımızı hatırlayacak olursak günümüzde göreceli bolluk davranışlarımızı değiştirmiyor.
Atalarımızdan gelen bu huy, ‘Bedava’ya olan tutkunluğumuzu açıklıyor.
Ama gerçekten bedava var mı?
Yoksa iş dünyasında dendiği gibi; “Bedava yemek yoktur” cümlesi doğru mu?
Free (Bedava) isimli kitabın yazarı Chris Anderson bedavanın kitabını yazmış.
Anderson’a göre bedavanın bedelini mutlaka biri ödüyor:
- Alıcı anında öder.
- Alıcı sonra öder.
- Başkaları alıcı adına öder.
ALICI ANINDA ÖDER
Bir alana bir bedava kampanyasında, ekstra satılan ürünün fiyatı toplam ücrete yedirilmiştir.
Belli bir tutar siparişinizde nakliye bedavadır ama genellikle bu masraf fiyatın içerisindedir.
ALICI SONRA ÖDER
İki sene kontratla ‘bedava’ telefon alırsınız ve yirmi dört ay boyunca faturanızın bir kısmı bu telefonun ödemesini yapar.
İlk iki ay bedavadır, üçüncü aydan itibaren ödemelere başlarsınız. Bu ödemeyi erteleyip, ilk karar anındaki beyindeki ‘ödeme acısını‘ azaltır.
BAŞKALARI ÖDER
Kumarhanelerde genellikle içki ve yiyecek herkese ücretsizdir. Bedeli kumarda para kaybedenler öder.
Marketlerde size deneyebileceğiniz ürünler verilir veya tatmanız sağlanır; bunların da bedelini o ürünü satın alanlar ödemektedir. Her pazarlama gideri ürünün bedelinin içerisindedir. Ayrıca finansal bir bedel olmasa da siz de “ahlaki bir borçluluk hissi” uyandırır ve beyin genellikle tattığı, dokunduğu ürünlere sahip olmak isteyeceğin dolayı size bir yük bindirir.
İnternetten indirilen bedava içeriklerin, filmlerin, yazilımların ücreti , ya ücretli kullananlar tarafından ödenir, ki amaç sizin de ücretli seçeneğene geçmenizdir ya da bedel o mecraya reklam veren firmalar tarafından karşılanır.
Benzer bir durum bedava gibi gözüken Facebook ve Google’da da vardır. Artık firmalar reklam yapmadıkça tanıtım imkanları çok kısıtı bir hale gelmiştir.
BEDAVA ZARARLI MI?
Peki, bedelini kimin ödediğinin ne önemi var, bedava harika bir şey mi diyorsunuz?
Bedava kimi zaman israfa ve aşırı tüketime yol açabiliyor.
Gereksiz yere ikinci veya daha fazla ürün alırken; hiç aklımızda yokken talep yaratabiliyor.
Ayrıca tanıtım amaçlı bedavaların gereksiz yere tüketildiği ve boş yere çöpe atıldığı da diğer bir gerçek. Bu tanıtımlarda çok da az olsa bir bedel konması işi ‘bedava’dan çıkartıp daha Prefrontal Lobun çalıştığı daha rasyonel seçim sağlayabilirsiniz.
İşte Dan Ariely’in yaptığı araştırmanın sonuçları:
Ariely, kaliteli bir çikolatayı 15 sent ve basit bir şekerlemeyi bedavaya sunar. Kişilerin %70’i şekerlemeyi tercih eder, çünkü bedavadır! İkinci testte ise her iki ürüne de birer sent zam yapılır. Çikolata 16 sent, şekerleme ise 1 sent olur. [1 sent yaklaşık 2 kuruşdur.] Bu sefer seçimi %75 ile kaliteli çikolata kazanır. Her ikisine bir şekilde bir tutar harcayacak olan zihin fiyat preformans açısından değerlendirdiğinde çikolatayı daha mantıklı bulur.
BEDAVA YERİNE HEDİYE!
Bedava’nın bir diğer yönü ise, ürünün değerini düşürmesi. Bedava ise değersizdir imajı bir süre sonra marka veya ürüne zarar verebiliyor.
Bedava yerine “Hediye” denmesi bu etkiyi azaltacaktır, çünkü hediye değerlidir ve hemen hemen herkes hediye almayı sever.
Bunun yanısıra bir de ‘Hediye’yi limitli veya kısa süreli tutylursa kıymet biraz daha artar, hem de karar vermekte zorlanan zihin bu tehdit karşısında bir an önce fırsatı değerlendirmek ister. Kıtlık değer katacaktır.
Stratejinizi belirlerken şu soruyu sorun:
“Gerçekten deneyime yönelik hediyeler mi, yoksa fazla tüketime yol açan bedavalar mı?”
Gerçekten deneyime yönelik hediyeler tercih edilmeli..Hediyeye sahip olan değerli bir şeye sahip olduğunu düşünür..Fırsatı kaçırmadığını veya kendisine değer verilip, hediyeyi takdim edilmeye lâyık görüldüğünü düşünür , onurlanır ve dolayısıyla mutlu olur…