Neden Alfred Hitchcock filmleri seyirciyi koltuğuna yapıştırır?
Efsanevi yönetmen bir nörobilimci değil, ancak onların beyin taramaları ile elde ettiği bulguları sezgisel olarak bilen biri. Hitchcock seyircinin dikkatini tutmayı bilen, yeri geldiğinde gerginliği artıran ve sonunda da insanı yerinden zıplatan bir yönetmendi.
Bugünlerde yaygın olarak kullanılan nöropazarlama teknikleri ile yönetmenler hangi sahnelerin seyircinin ilgisini çektiğini öğrenebiliyor. Bu araştırmaların sonucunda üç ana öge dikkat çekiyor:
*Güçlü Görsel İşaretler: Bıçak gibi…
*Gerilim Müziği: Ortada henüz bir şey yokken çalmaya başlayan müzik; Jaws melodisi gibi…
*Anlamlı Sahne Değişimleri: Kontrast yaratacak geçişler…
Hikaye Çok Önemli
Yukarıdaki metotların çoğuna alışığız. Her üç öge de insanın duygularını harekete geçirmek için kullanılan işitsel ve görsel taktikler. Duyguları harekete geçirmek ilgiyi artırıyor; ancak sadece bu ögeler yeterli değil. Arka planda iyi hikaye olmalı. Hikaye doğrudan Limbik Sisteme hitap ediyor; duyguların merkezine…
Beynin bir parça tedbirli olduğunu hatırlarsak farkına varırız ki, adrenalin ve kortisol hormonlarını devreye sokacak korku ve gerilim türü filmler, insanları daha fazla etkiliyor. Sana olarak üretilen panik, neo-korteksi yani mantık merkezini kapatıyor, bedenin tüm enerjisi alarm durumundaki kaslara gönderiliyor. Dolayısıyla bağışıklık sistemimiz zayıflamaya başlıyor.
Her ne kadar gerçek olmadığını bilsek de, bilinçaltımız ekranda olanların ‘gerçek olmadığını’ bilmiyor ve beynin mantıklı düşünüp sakin kalmasını engelliyor. Hele bir de o ruh hali ile uykuya geçersek, hikayeye kaldığı yerden devam ediyor.
Artık bir çok fiziksel hastalığın sebebinin zihnimizdeki düşüncelerden oluştuğu ortaya çıkıyor. Bu sebeple kullanılacak veya maruz kalacağımız duygu bombardımanın olumlu olmasına dikkat etmekte fayda var…